Geciken Barışın Sorumlusu Kim?
Ahmet YILDIRIM 21.07.2025 09:38:55
12 Mayıs 2025 günü Türkiye yakın tarihinde çok önemli bir dönüm noktası yaşandı. PKK, yaptığı resmi açıklamayla silah bıraktığını ve örgütü feshettiğini duyurdu. 8 Temmuz 2025’te ise bir grup PKK’lı, Kuzey Irak’ta silahlarını ateşe vererek bu kararı resmen ilan etti. Yıllardır süren silahlı çatışmaların ardından alınan bu karar, toplumun büyük kesiminde umutla karşılandı. Ne olursa olsun, silahların susması kıymetlidir. Çünkü yaşanan her acıya rağmen, bir sorunun çözüm yolu asla silah olmamalıdır.
Bu sürecin fitilini ateşleyen gelişme, Meclis kürsüsünden MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin yaptığı çağrı oldu. Bahçeli, Abdullah Öcalan’a doğrudan seslenerek PKK’yı feshetmesini ve silahlı mücadeleye son vermesini istedi. Bu çağrının ardından, DEM Parti heyetinin İmralı Adası’na giderek Öcalan’la görüştüğü, sonrasında da siyasi partilerle – özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile – yoğun temaslar yürüttüğü kamuoyuna yansıdı. Görünen o ki, bu kez çeşitli siyasi aktörler barış konusunda uzlaştılar.
Ancak toplumun sorması gereken çok önemli bir soru var:
Madem ki bugün barış mümkün oldu, neden bu kadar beklendi?
Eğer bugün silahların bırakılması mümkünse, eğer bugün devletin en güçlü iki siyasi figürü – Erdoğan ve Bahçeli – bu barış için adım atabiliyorsa, neden on yıl önce atmadılar? Neden beş yıl, hatta iki yıl önce bu karar verilmedi? Neden bunca insanın hayatını kaybetmesi beklendi?
Bu sorular cevapsız kalmamalı. Evet, barış kıymetlidir. Ancak geç gelen barışın arkasında yatan siyasi hesaplar, ideolojik çıkarlar ve yanlış stratejiler de sorgulanmalıdır. Siyaset gerçekten halk için yapılıyorsa, böylesi bir adım neden daha önce atılmadı?
Bu süreçte kimin ne kadar sorumluluğu olduğu tartışmaya açıktır. Belki herkesin biraz payı vardır. Ancak en büyük sorumluluk, silahların susması için karar alabilecek güce sahip olanlardadır. Geç gelen barış yine de kıymetlidir; fakat geciktiği her gün, kaybedilen her can, bu barışı gölgelemeye devam edecektir.
Artık yeni bir döneme girdik. Bu defa siyasi irade samimi olmalı. Barışın kalıcı olması, ancak toplumsal adaletle, eşitlikle ve gerçek bir yüzleşmeyle mümkündür. Yeter ki barışı sadece bugünün değil, geçmişin de bir sorumluluğu olarak görelim. Bu konuda sorumluluğu olan herkes hesap vermelidir. Aksi takdirde adalet yerini bulmaz.
Allah’a emanet olunuz.