Çıkarın Gölgesinde Kalan Toplum Ahlakı 


 Ahmet YILDIRIM    07.09.2025 11:23:47  



Toplumlar binalarla değil, değerlerle ayakta durur. Eğer temelinde ahlak yoksa, en güçlü yapılar bile yıkılmaya mahkûmdur.

Ahlak, bir toplumun görünmez direğidir. Yolları, binaları, teknolojiyi inşa edebilirsiniz; ama eğer bu yapının temelinde ahlak yoksa, bütün o kazanımlar çürümeye mahkûmdur. Bugün en çok sormamız gereken soru şudur: “Ahlak bu toplumun neresinde?” Günlük hayatımızda, iş hayatında, siyasette ve aile içinde ne kadar ahlaka sarılıyoruz? Yoksa ahlak, sadece konuşulduğunda hatırlanan ama yaşantımızda geri plana atılan bir değer midir?

Çıkarın Gölgesinde Kalan Ahlak

Bugün etrafımıza baktığımızda ahlakın çoğu zaman çıkarların gölgesinde kaldığını görüyoruz. İnsanlar, menfaatlerine dokunmadığı sürece doğruyu savunuyor; işine geldiğinde ise görmezden gelmeyi tercih ediyor. Siyasette, ekonomide, hatta en basit gündelik ilişkilerimizde bile ahlak ilkelerinin yerine kurnazlık, çıkarcılık ve bencillik öne çıkıyor.

Ticarette, Siyasette ve Ailede…

Ahlaki aşınmanın en belirgin olduğu alanlardan biri ticarettir. Bir zamanlar “doğru söz, güvenilir tüccar” toplumun övgüsünü kazanırken, bugün çoğu yerde kısa yoldan kazanç uğruna dürüstlükten taviz verildiğine şahit oluyoruz.

Siyasette ise ahlakın erozyona uğraması, toplumun güven duygusunu zedeliyor. Yalan, iftira ve çıkar hesapları, bir toplumun birlik duygusunu en hızlı biçimde yok eden unsurlardır. Ahlakın olmadığı yerde siyaset, hizmet değil güç mücadelesine dönüşür.

Aile kurumunda da benzer bir tabloyla karşılaşıyoruz. Sadakat, vefa ve saygının zayıflaması, toplumsal dokunun çözülmesine yol açıyor. Çünkü aile, bir toplumun en küçük ama en güçlü hücresidir; oradaki eksiklik tüm topluma sirayet eder.

Komşuluk ve dostluk ilişkilerinde de aynı manzarayı görmek mümkün. Eskiden “komşusu açken tok yatan bizden değildir” düsturuyla yaşayan toplumumuz, bugün çoğu zaman kendi dünyasına kapanmış durumda.

Peki çözüm nedir? Öncelikle ahlakın sadece dinî veya kültürel bir kavram değil, aynı zamanda toplumsal bir zorunluluk olduğunu idrak etmeliyiz. Çünkü ahlak olmadan adalet, ahlak olmadan güven, ahlak olmadan huzur olmaz. Eğitim sistemimizde, aile terbiyesinde ve toplumsal yaşamımızda ahlaka yeniden güçlü bir yer açmak zorundayız.

Ahlakı yeniden inşa etmenin yolu bireyden başlar. Her birimiz önce kendi hayatımızda ahlakı hâkim kılmalı, sonra çevremize yansıtmalıyız. Bireyde başlayan bu dönüşüm, aileye; aileden topluma, toplumdan devlete kadar yayılacaktır.
Ahlaksızlığın hüküm sürdüğü bir yerde ne huzur olur, ne adalet, ne de güven. Ama ahlakın merkeze alındığı bir toplum, sadece bugününü değil yarınını da kurtarır.